Bizden, sizden, onlardan... Şiir, deneme, makale... Biraz edebiyat, biraz siyaset, biraz hayat... Elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce...
 
Cahit KILIÇ
ANA BAŞLIKLAR  
  Ana Sayfa
  ŞİİRLER
  Makaleler
  DENEMELER
  Usta Şairlerden Seçmeler
  Albüm
  Ziyaretçi defteri
  Haberler
  Sayaç
  Site Linkleri
  İletişim
Bu sayfalarda yayımlanan yazı ve şiirlerin tamamı Cahit Kılıç'a aittir. Bütün telif hakları yazara ait olup, isim verilmeden yayımlanamaz ve kopya edilemez.
ŞİİRLER

ADIMIN ÜSTÜ ÇİZİLDİ

Anlatsam başıma gelen halleri
Lal eyledim bülbül olan dilleri
Estikçe başımda kavak yelleri
Gözüme kapadı siyah tülleri
Unutuldum, ne kimseden soruldum
Soruldum adımın üstü çizildi

Kendi penceremden dünyaya baktım
Ne benlik eyledim, gönüller yıktım
Ne pireler için yorganlar yaktım
Ne bir geda oldum,ne tahta çıktım
Asi olup gönüllerden sürüldüm
Sürüldüm adımın üstü çizildi

Ne avlarım oldu, ne süreklerim
Ne duam kabul olundu, ne dileklerim
Heba oldu onca tüm emeklerim
Umut ile daha nice yıllar beklerim
Dik yokuşta koşa koşa yoruldum
Yoruldum adımın üstü çizildi

Ne rind olup bir köşeye çekildim
Ne mey olup kadehlere döküldüm
Ne sel olup yamaçlardan söküldüm
Ne mal için eğilerek büküldüm
Çok bulanık aktım amma duruldum
Duruldum adımın üstü çizildi

Her baharda eriyen bir karım ben
Ne terlan kuşuyum ne de sarım ben
İki gözü çeşme, ah-u zarım ben
Ne dostuma, ahfadıma yarım ben
Sevdiğimce tam arkamdan vuruldum
Vuruldum adımın üstü çizildi



25 Ekim 2005 Ekaterinburg / Rusya




Çoğu Bitti Azı Kaldı

Aşkın rüzgarı esiyordu
Hani “ Başında kavak yelleri”
Dönüp baktığında geriye
Yüreğinde bir sızı kaldı
Öğütüldü hayat değirmeninde tane tane
Çarmıha gerildi arzuları
Yandı ateşe Kerem misali
Ne odu ne közü kaldı


Hep yalnız yürüdüğü yollar
Issız ve korku doluydu
Oysa bükülmez sanırdı bileğini
Umursamazdı yılgınlığı, inadına kaderinin
Şalgam suyu sıkardı içine
Acının kederin
Boğazında düğümlendi naraları
Ne sesi ne avazı kaldı


İhtiras diye bir marazı yoktu
Azaydı kanaati hep
Dilemmaydı ümit ve arzu
Gizliydi hep duası, niyazı
Açıktı kalbi herkese, billur bir camdan
Eh! Şak diye düştü bir kere damdan
Canan da usandı candan
Ne küstü ne razı kaldı


Zor zanaattır gönüllerden sürgün olmak
Yaşayan, bilen bilir
Kim açmış kapısını aşka giden yolun?
Kim neşter vurmuş yürekteki duygulara?
Kolaydır hariçten gazel okumak
Ne fırtınalar koparır içinde
Dönmek arzusu dost bahçelerine
Lakin ne dizinde takati
Ne bakacak Yüzü kaldı



Bir anda her şey tersine döndü ya
Ses veren olmadı sesine
Yaşamak, kim bilir
Belki de sadece öylesine
Bir soluk alsındı yeter
Hint kumaşı değildi
Topladı tüm duygularını, isteklerini
Doldurdu bir kör kuyuya
Canından başka mülkiyeti yoktu cihanda
İki satır nasihati
Üç kelime sözü kaldı


Yaşamak eğer bir yudum su,
Bir nefes almaksa yakin
Yoktur şikayeti halinden o vakit
Ne azığı acıdır ne de suyu zehir
Yoktur gelecekten beklentisi…Zahir
Uzatsa elini bir adım mesafededir
Özledikleri, öz bildikleri
Heyhat ki heyhat
Vakit daraldı
Ömür denen sermayenin
Çoğu bitti azı kaldı



Üç On Paralık Adam!
 
Geçmişimle hesaplaşma adına;
Oturup bir muhasebe yapsam…
Boş iş…
Tüketir benliğimi.
Vazgeçtim çetele tutmaktan.
Adisyon da gerekmez irsaliye de…
 
En iyisi
Yeniden karar vermek…
Yoksa yerine…
Yerine ne?
Neyi ikame etmek?
Vazgeçtim yeni şeyler bulmaktan da.
 
Duygularımı
Sevgilerimi
Kızgınlıklarımı
Kırgınlıklarımı
Umutlarımı
Umutsuzluklarımı
Acılarımı
Mutluluklarımı
Mutsuzluklarımı
Benliğimi
Bensizliğimi
Sensizliğimi
İpsizliğimi
İtliğimi
Kopukluğumu
Aklımı
Akılsızlığımı
Velhasıl…
Varımı yoğumu.
Bir eskiciye sattım. Üç on paraya.
 
Zenginim artık.
Üç on paralık adamım!...

 
İstanbul / 27.06.2009


Arz-ı hal



gül yüzünü gören sümbül ah çekti
boynunu bükerek eğildi lâle
gülün hicabından rengi kızardı
bülbül gül sanarak eyledi nâle
 
güneş ‘doğmam artık’ dedi çekildi
aşkından göklere direk dikildi
bulutlar nur olup yere döküldü
beşeriyet şaştı kaldı bu hâle
 
bu nasıl bir cemal od salar cana
kuşlar hayretinden uçtu ummana
gecenin çığlığı der asumana
aya haber edin vermesin hâle
 
kubbeler ses verir o hoş avaza
ne çimen gerekir ne çiçek yaza
meyler sunmak için indiler arza
melekler elinde gülgûn piyâle
 
bulutlar da sensin yağmur da sensin
kayan her yıldızdan sen bir şûlesin
şair nasıl senin methin eylesin
duyguları ırmak aşkı şelale
 
 
18 Haziran 2009 – İstanbul


BAHTİYAR VAHAPZADE İÇİN





Ölür ise ten ölür / canlar ölesi değil – Yunus Emre
 
 
Kafkasların Kafdağı,
Türk dilinin direği.
Edebiyat çırağı,
Yiğitlerin yüreği.
 
Karaları giyinip, şairlerin ağlasın!
Yetim kaldı dünyada, şiirlerin ağlasın!
 
Zulme başkaldıran,
Zalimlere set çeken.
Hak uğruna baş koyan,
Düşmanlara ret çeken.
 
Üstadını yitiren, Türk dünyası ağlasın!
Tanrı dağına kadar, Türk rüyası ağlasın!
 
Ömür boyu dik duran
Dürüstlük abidesi
Halkına arka duran
Mazlumların gür sesi
 
Her taşım her toprağım, her diyarım ağlasın!
Haber alsın cennette Şehriyar'ım ağlasın!
 
Azerbaycan’ın canı,
Makamın cennet olsun.
Türk milletinin şanı,
Kabrin nur ile dolsun.
 
Bizi yasta bıraxıb hara getdin ay şair?
El çekib pis dünyeden nura getdin ay şair!
 
 15.02.2009 - İstanbul


BİR BENİM GECELERİM



           “Yatmış hamı, bir Allah oyagdı, dahi bir men
            Menden aşağı kimse yoh, ondan da yuharı”
                                                                Şehriyar
 




Geceler hep karanlık, zindanların yoldaşı
Geceler subha çıkar, benim ile atbaşı
 
Geceler benim dostum, sırdaşım oldular
Geceler açan çiçek, güneş ile soldular
 
Geceler ilham perim, hislerimi dürterler
Geceler esvabımdır, ayıbımı örterler
 
Geceler iman bağım, sersem seccadeleri
Geceler beni anlar, bir de ben geceleri
 
Geceler aşinamdır, beni bir onlar tanır
Geceler dost kulağı, her sözüme inanır
 
Gecelerle oturur, paylaşırım aşımı
Gecelere dökerim, silerler göz yaşımı
 
Geceler hüzün dolu, cilve, işve bilmezler
Geceler kahpe değil, sırrım yada vermezler
 
Geceler benim aşkım, benim dert ortaklarım
Geceler sığınağım, gündüzlerden korkarım
 
Gecelere son verir, bir müezzinin sesi
Geceler musikisi: bu meyusun nefesi
 
Geceler zikrim, virdim, dilimde hecelerim
Açılmayan bir bahtım, bir benim gecelerim.
 
 
26 Ocak 2008 / İstanbul


 
ŞİİRLER YAZSAM ŞİİRSİ GÖZLERİNE...




Esir-i aşkın mı oldum nedir
Bilemiyorum.
Sözcükler düğüm düğüm boğazımda
Çözemiyorum.
Otursam saatlerce;
Sen söylesen ben dinlesem
Boyun eğsem sessizce;
Aşk yazan, aşk okuyan sözlerine!
 
Esir-i aşkın mı oldum nedir
Dökülüyorum tel tel önünde.
Nasıl anlatsam?
Taht kurdun gönlümün sarayında.
Desem ki Seyyid Nesimi’yim
Yüzer misin derimi?
Hallac-ı Mansur olsam
Asar mısın saçının tellerine?
 
Başucu kitabım oldun
Bıkmadan usanmadan okuyorum seni
Her gece
Ve hece hece
Ve benim de
Çözülse dilim ansızın;
Akşamın gurubunda,
Şafağın kızıllığında
Şiirler yazsam şiirsi gözlerine!




18/12/2008 İstanbul 


O Zeybek'e Nazire...
 
Zifiri karanlık, ağarmaz günüm;
Bu nasıl bir devran, bu nasıl dönüm?
Zeybeğime ölüm; millete zulüm!
                        Zeybeğimi unutmadı bu millet;
                        Hüseyn-i davada şehittir elbet!
 
Kan bürümüş gözleriyle, kızanlar,
Bu dünya onlara kalır sananlar,
Zeybeğin kanına ekmek bananlar;
                        Yalan, dolan ile yelken açtılar;
                        Günü geldi; izbelere kaçtılar!
 
Hak yerine zorbalığı seçenler,
Su yerine kan doldurup içenler,
Zeybeğime kanlı kefen biçenler;
                        Gözden ırak köşelerde yittiler!
                        Teker teker geberip de gittiler!
 
Issız ada, çıkmaz sesi, feryadı;
İdam yaftasında zeybeğin adı
Bir sefil müddei, bir rezil kadı;
                        Acep, bugün nerde, bugün nerdeler?
                        Hakkın cezasıyla cehennemdeler!
 
Zulüm yeryüzünde olmaz payidar;
Adalet yolunda verilen canlar!
Tarih sayfasında ne zalimler var!
                        Kim sayar onları isim be isim?
                        Toprakla yek olan bin mundar cisim…
 
Belki, bu, tarihin intikamıdır;
Damla damla düşen, mazlum kanıdır.
Gerçek divan elbet Hak divanıdır!
                        Günü gelir yüce divan kurulur;
                        Akan kanın hesapları sorulur…
 
Zalim pençesine düşüp, gülen yok!
Gidip de oradan geri gelen yok!
Sorsan bugün, kızanları bilen yok;
                        Zeybeğimin her köşede adı var!
                        Ona sevgim öz babamdan yadigâr!
 
 
 
19 Kasım 2008 - İstanbul


Asiler Şairi


Aşk elinden bizar oldum, sinem üstü pâre pâre
Gözleriyle hapseyledi bir kaşı keman beni
Hakikatin esiriyim, sıdk ile bağlandım yâre
Öz yolundan kenar kılar, yad eyler canan beni
 
Nadandım yeni öğrendim, gideceğim doğru yolu
El yordamıyla buldum arar iken sağı solu
Göz nuru diye büyüttüm, son anımda vurdu dolu
Başaklarım tane tane, öğüttü devran beni
 
Çok şükür ki gönlüm zengin, el malına göz dikmem
Haksızlığa göğüs gerer, zalimlere boyun bükmem
Yalan olan bu dünyada boş yere gönüller yıkmam
İyiler sonuncusuyum el bilir yaman beni
 
Ahmak ile sohbet etmem, ne söz bilir ne nükte
Onlardan uzak dururum kim yarışsa hödüklükte
Dik durmak çok çetin oldu bugünki pespayelikte
Eyleme namerde muhtaç, Allah’ım aman beni
 
Alemlere aşikârım, öz içimde gizliyim
Göğüs kafesinde ruhum, kâh ölü kâh diriyim
Alçaklara boyun eğmem, asilerin şairiyim
Ben ölsem de sözüm ölmez, yâd eyler zaman beni
 
Cahit, hile, riya bilmem ne olsa söylerim yüze
Kıblegâhım Beyt-ullahtır, önünde gelirim dize
Rahmeten lil âlemin’dir, bir zerrecik rahmet bize
Rükû-u secdem onadır, bağışlar Rahman beni
 
 
 22/9/2008 İSTANBUL



TALAN OLDU ÖMRÜM BENİM
 
 
Sıra sıra taş duvarlar, çekildi kaleler gibi
Seddi deryalar misali, hep kesildi önüm benim
Kimlere açsam sırrımı, desem derdimi el gibi
Düğüm olmuş boğazımda, duyulmazki ünüm benim
 
Daha bilmeden kendimi, kader geldi beni seçti
Bir tırpan aldı eline, ömrüm mahsulünü biçti
Yıllar aylar zindan oldu, hep ah-ı zar ile geçti
Sanki cehennem kâbusu, ne karaymış günüm benim
 
Gece gündüz didinerek, kuş gibi yaptım yuvayı
Safdillik kurbanı oldum, baştan kaybettim davayı
Bir tufan geldi de vurdu, yıkıldı gönlüm sarayı
Her gelen bir kerpiç aldı, talan oldu ömrüm benim
 
 
28.05.2008 / Moskova - Rusya



DOĞRU YOLDAN ŞAŞAN ÖMRÜM
 
Bir murada erem diye
Diyar diyar koşan ömrüm
Elde ne kaldı geriye
Beyhude dolaşan ömrüm
 
Sevdiğini ele veren
Harmanını yele veren
Güllerini eller deren
Dardan dara düşen ömrüm
 
Hasret kardeşe bacıya
Onca ağrıya sancıya
Gark olup nice acıya
Ateşlerde pişen ömrüm
 
Dost arayıp bulmak için
Kol boynuna sarmak için
Menziline varmak için
Doğru yoldan şaşan ömrüm
 
Gözü yok kervanda handa
Takati kesilip canda
ş günü karda boranda
Kaderle yarışan ömrüm
 
Böyle mi yazıldı kader
Neyi varsa oldu heder
Bunca acı bunca keder
Dertlerle karışan ömrüm
 
Bülbüller ötmez bağında
Duman tütmez ocağında
Şimdi eli kulağında
Ecelle barışan ömrüm
 
27 mayıs 2008 / Moskova - Rusya



Birdir Allah Bir
 
 
 
Gönüller iman dolunur, Kur’an’dan feyiz alınır
Eğilir secde kılınır, Hazret-i Settar’a bir
 
Âlemleri nurlandıran, kalplere iman dolduran
Yalnız O’na inanıram, Ahmed-i Muhtar’a bir
 
Sever O’nu cümle-i can, sevenlere cennet mekân
Yedi gökten indi Kur’an, Seyyid-i Serdar’a bir
 
Ehli Beyt’ine aşığım, Ali benim padişahım
Ulaşsın O’na rahım, Haydar-ı Kerrar’a bir
 
O’dur başımızın tacı, onmayan dertler ilacı
Zülfikar O’nun kılıcı, çekildi küffara bir
 
Fatime-i binti Nebi, Cennet’ten bir köşe evi
Nebi’nin emriyle zevci, el verdi Haydar’a bir
 
O ki Kasım’a babadır, başında Al’i aba’dır
Hasan-ı Mücteba’dır, karıştı sırlara bir
 
Hüseyn-i Şah-ı Şüheda, bütün canlar O’na feda
İmam’ın bayrağı onda, çekildi surlara bir
 
Sinesi iman kal’ası, Ali Ekber’in halası
Zeyneb’imin vaveylası, od saldı edvara bir
 
19 mayıs 2008 / Moskova - Rusya


Var mı ölümden ötesi!...
 
 
 
İşte böyle hayatın
İlerisi gerisi
Kim bilir hangi olayın bugün
Sene-i devriyesi
Hayallerinin bile sonu göründü
Ki düşüne bile girmez sevgilisi
Umutlarıyla birlikte küstü gitti
Uğramıyor hanesine ilham perisi
Sızılar iğne gibi sancıyor yüreğini
Gittikçe sıklaşıyor nefesi
Aynalar da komik geliyor artık
Ama hiç yok kendine gülesi
Biliyor… Gittikçe yaklaşıyor
Az kaldı zahir… Duyuluyor ayak sesi
Korku mu dediniz? Nedir ki o öyle?
Kimdir… Ya da neyin nesi?
Yoksa o da mı heybetli?
Çok mu kalındır ensesi?
Alışkanlığı gereği, eğilir önünde
- Hoş geldiniz, efendim!
Var mı ölümden ötesi!...
 
17 mayıs 2008 Moskova - Rusya



YORULDUM!
 
 
çok açık söylemenin,
yazmanın manası yok
bilen biliyor
anlayan anlayacaktır
anlamayan anlamasa da
bir yolunu bulup
saldıracaktır
anlayanın da
anlamayanın da
evine kor düşmesin
koy beni linç etsin
vursun yumruğunu
ta anlımın çatına
ulaşır belki
göklerin son katına
Yeter ki seni
çekiştirmesin
kinini kussun bana
niyeti kıymaksa cana
çoktan hazırım
teslimatı yapmaya
usandım zira
yok takatim dayanmaya
artık duygularım nasır tuttu
manda derisinden kösele
baharda kapıldı hislerim
kükreyerek gelen sele
bedenim çekmiyor ağırlığımı
ben de ben değilim artık
eğildim
büküldüm
kırıldım
yoruldum....

 

 
24,03,2008 Moskova/ Rusya



DERKENAR
 
 
Bir tutam otu mu var ki dünyada, tutuşsun yansın
Meşrebi hafif zaten, neden sıkılsın da utansın
Ona alır beşe satar, beşe alır ona satar yalan pazarında
İsteyen inanmasın bırakın istemeyen inansın
Bir sonsuz ihtirastır ki bu ah, tutuşur alev alev
Ateşini ırmaklar söndürür ancak, bol bol içsin de kansın
 
Önde gidersen alnına vururlar, arkada kalırsan kıçına
Ortada yürürsen benim gibi, edersin her şeyin içine
Ağzımı bozmayım dedim ama dil bu, durmuyor ki
Niye inandın a oğlum el âlemin ipini satmış piçine
Elin amelesinin canı çıkıyor hamallık yapmaktan
Üç kuruş ekmek parası bula da adam gibi geçine
 
Kime ne tükenmez suyundan okyanusun, denizin
Avuçların nasır tutmuş, sapsarı olmuş betin benizin
Tam on üç gövdeli ağaç gördüm, yeminler olsun
Beş altısını bana verin, istemem hepsini, gerisi olsun sizin
Gözünüzü toprak doyursun, değeri nedir ki üç arşın bezin
Buzağısını da alın artık altından öküz oğlu öküzün
 
 
Değer vermez insanlığa nerde kalmış hatır sorsun
Emir-ul ukaladır ya kendisi o söylesin, o buyursun
Aldım kalemi bir kere elime, coştukça coşarım artık
“Namerdim eğer hicvetmezsem babamı, yeter ki nazma uysun”
Kargışını eksik eyleme üstümden anaların anası
“ Görüm senin balam, yediğin içtiğin zehr-i mar olsun
Küller elensin başına, torpah senden uca dursun”
 
11 OCAK 2008 / MOSKOVA - RUSYA




Leyl-i Nehar
 
                                                                           
 
                                                                                   
 
 
Dönüp arkama bakmasam
Görürüm belki önümde ne var
Ama kesiyor bıçak gibi yüzümü rüzgâr
Puslu havada yürünen zorlu mu zorlu
Tipili, fırtınalı yollar
Sol elim hareketli
Sağ elim sürekli cebimde
Aman parmaklarım donmasın
Ki çekebileyim tetiği
Bu yolda çok olur
Kurtlar ve çakallar
 
-Ulaşırsın menzile, merak etme! dediler
Yolu geçtik o gün
Düşmana rağmen
Menzile hâlâ ulaşamadık
Ulaşırsın demekle büyük halt ettiler
 
Ne o gün açıldı yollar
Ne de bugün o puslu hava
Ne o gün yenebildik makûs talihi
Ne de bugün açabildik çıkmaz sokağı
Yorgun ve uykusuzduk o gün
Hâlâ yürümekteyiz o yolda leyl-i nehar
 
 
03.12.2007 Moskova / Rusya
 



SU

 

 

Suyu
Yudum yudum iç
İçirmezler kana kana
Şükret
Yudum yudum
İçtiğin suya

 

Yaşa
Günübirlik
İhtiyacın mı var yarına
Çalıştığın yanına kar
Doyurduysan karnını
Demektir ki
Elde ettiğin var
Unut
Umutlarını
Belki bulursun

Bir başka bahar

 

İçtiğin bir yudum suysa
Ekmeğin, azığın da var
Uzanacak divanın,
Başını koyacak
Yastığın da var
Yeter de artar sana

Yaşa!
Eğer yaşamak buysa...
 

 

 

 

24,11,2007 Moskova / Rusya






DİL-İ HİCABIM!
 
 
Çelişkiler sarmalındayım
Yumağa döndüm doğrusu,
Çöz çöz çözülmüyor!
-Haydi çekinme söyle
-……
- Çekinme çekinme...
- Ben, hiçbir zaman çekinmem ki...
      Sadece hicap ederim...
 
 
 
 

20/3/2007







SON ŞİİR

 

 

Şakaklarındaki kırlıklar sırıtıyorsa yüzüne

hergün aynalardan,

Alnındaki çizgiler ters hilale dönüşmüşse

Adımların kısa kısa,

Ve hızlı yürüyorsan

Hislerin çapraşık, yer değiştiriyorsa

Rüzgar hızıyla yek diğeriyle,

Gözlüklerin buğulanıyorsa

Her geçmişe daldığında,

Eh, tükenmişsin demektir.

 

Sesin fısıldıyarak çıkıyordur,

Sözcükler hece hece

Vezni kendiliğinden!

Bırak kafiyesiz olsun

Son sözlerin

Son şiirindir...

 

 

 


15/2/2007 Samara/ Rusya






DERDİMEND!
 
 
 
Sinemde yare
Belki bin pare
Bağırsam yare:
- Ay yüzlü Peri,
Gel gir içeri
“Şuğu pencereden kon dizim üste”*
Al beni burdan, kurtar bu dardan!
 
 
 
 
* Latif Şah’tan : “ Şuğu pencereden kon dizi üste, Mihriban Sultana bir selam söyle”
 
 
02,02,2007 SAMARA/RUSYA




İÇİMDEN BUNLAR GELDİ!
 
 
 
 
İstersen bak yüzüme, değişen ne görürsün?
Kar yağmış nadas tarlası,evlek evlek yol görürsün!…
 
Var mı irade-i gücün, girsen dil-i hicranıma?
Sermayesi sevgi amma, kor düşürdü her yanıma!...
 
Bir bazar ki bu kafes, var metaın burada satar
Çok küçük görünse bile, içinde aslanlar yatar!...
 
Lakin bozar hükmünü bir kedi nice aslanın,
Savurur fırtına seni, bilinmez hal-i encamın!...
 
İnanırsın – inanmazsın, biri ötekinden beter
Şüphe – şekva sana kalır, ahın edvara yeter!...
 
Doğru olsan neye yarar, mirasın kuru laftır
Eğri olsan bükülürsün, sonrası lafı güzaftır!...
 
Yedin, içtin, gezdin, tozdun dünyada var iken
Aldın, sattın,haram kattın dünya sana yar iken!...
 
Yarın Hakkın huzurunda hesabını kim verir?
Yalancı şahit yok orda, defteri Mevla dürür!...
 
 
02,02,2007 SAMARA / RUSYA
 




Ey nar-ı hasrete yanan gönül;

Götür beni de gideceğin meçhule...

İlet selamımı dostlarıma, sevenlerime

Esen rüzgarın serinlik veçhi ile....

 

 

  

22/9/2006 Samara/Rusya






TAŞLA TAŞLA BİTMEZ!...
 
 
 
NE DEVE, FİL, NE MAMUT
BU BİZİM DINGIL MAHMUT
KÖR GÖZÜNE PARMAĞIM
LAF ANLAMAYAN ANGUT
 
ANGUT BİR GARİP KUŞTUR
NE YAZIK BEYNİ BOŞTUR
BULDUN KOYUN SÜRÜSÜNÜ
YEDİR, İÇİR, UYUŞTUR
 
KÖR KUYUYA TAŞ ATTIN
AÇILMAZ KARA BAHTIN
BİR ÖMÜRLÜK SERVETİ
ÜÇ ON PARAYA SATTIN
 
OLA! ERZÜRÜM’LÜ ZEÇİ
BU DEDİĞİN NEDİR Çİ?
ÇEKDİZ DAR AĞACINA
SUÇUMUZ NEYDİ PEÇİ?
 
AYIPTIR SUÇU SORMAK
DÜŞÜ HAYIRA YORMAK
BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT
VAZİFENDİR UYUMAK
 
     ***
 
NE ZÜMRÜT NE DE SAFİR
BİZE GELEN MİSAFİR
BENCE KOLAY TARİFİ:
“BEYAZ CÜPPELİ KAFİR”
 
YURDA GELDİ BAŞ PAPAZ
BİLDİĞİ YOLDAN SAPMAZ
TÜRKÇE İKİ LAF ETTİ
YILIŞTI BİZİM AYMAZ
 
VATİKAN’IN KERTESİ
YEDİĞİ B.K HERZESİ
RENGARENK GÜL BAHÇESİ
KERKENEZİN CÜPPESİ
 
 
GÜN OLUR NEFRET KUSAR
GÜN OLUR ÖTMEZ, SUSAR
BİZDEKİ BOŞ PAPAZLAR
BAŞ PAPAZA YÜZ BASAR
 
PAPAZ DEYİP, GEÇMEYİN
SOĞUK SULAR İÇMEYİN
KİM İPLER BU KEŞİŞİ
BOŞA KÜREK ÇEKMEYİN
 
     ***
 
NE BOŞTUR NE DE DOLAR
KİMİ ZURNA, TEF ÇALAR
MİLİTARİST DINGILLAR
PAŞA TESTİSİ YALAR
 
YALASIN AYBI YOKTUR
YARINDAN KAYGI YOKTUR
ONUR, ŞEREF, HAYSİYET
O’NUN BİR KAYBI YOKTUR
 
ALDIRMAYIN NE DEMİŞ
O DA BİR HERZE YEMİŞ
AR, HAYA DAĞITILIRKEN
BİZİMKİ TATİLDEYMİŞ
 
     ***
 
ADIM ATTIK VATANA
BAKTIK ATIP, TUTANA
AYNI TAS, AYNI HAMAM
BÜYÜK LOKMA YUTANA
 
VIZIR VIZIR ULAKLAR
DOLMUŞ, TAŞMIŞ YALAKLAR
GERİ DÖN, OĞLUM CAHİT
SENİ SİBİRYA PAKLAR!
 
 
  
29/11/2006 İstanbul




BİR NEBZE SEN OL
 
 
Kızıllığı sardı artık ufku, seherin;
Sönme zamanıdır cılız fenerin.
Damla damla su taşır gönüllere kemerin;
İnadına şırıl şırıl boşa akan derenin.
Sat anasını beş paraya, pazarda dehrin,
Kır dişlerini, utanmaz ve uslanmaz çerhin;
Diren, inadını göster, kalk ayağa;
Kalk ki; bu yer değil senin yerin....
 
 
 
 

İstanbul  27/8/2006


Sayfalarıma Hoşgeldiniz!...  
   
Vedalaşılmayan Vedalar!  
 
Zamansız vedalar
Belki alın yazgısı
Dinmez yürek sızısı
Kavuşmak arzusu
Az biraz oyalar

Vedalaşılmayan vedalar
Bu bir ateş çıngısı
Sönmez yürek yangısı
Kim bilir ki hangisi
Yanlışlık yanılgısı

Yüreğimi pareler
Açıldıkça
Açılıyor aralar
Belki bir gün kubbede
Feryadımı duyarlar

Mahşere mi kaldı
Vedalaşılmayan vedalar



İstanbul,29.07.2006

 
Aklıma Şaşıyorum!  
 
Bir gariplik var sanki
Anlatmak mümkün değil, inanki
Ruhumu çoktan kaybettim
Çarkı yaman dönen bir devran ki
Candan ayrıldı canan ki
Yürüyen kuru cesedim
Sen say ki ben, yaşıyorum

Anlayamadım etrafta dönenleri
Gelenleri gidenleri
Senleri - benleri
Ne çetin mücadeleyle ağır ağır
Tırmanmıştım merdivenleri
İnişim çok hızlı oldu geri
Aklıma şaşıyorum

Bütün suç bende mi acaba
Hep ben mi sığmadım boş kaba
Çok şeyleri mi katmadım hesaba
Ama ne emekler oldu heba
Uyandım, sıyrıldım hayal dünyamdan
Benden ne köy olur ne kasaba
Boşuna coşuyorum

Ne yaparsın ki ben buyum
İyi - kötü huyum - suyum
Ne boşum ne de doluyum
Ne ilkim ne sonuncuyum
Anlayanlar farkındadır durumun
Tam kenarındayım uçurumun
Tut elimden düşüyorum

 
İlk Adı Şiir  
 
Gönülden kopan selin
İlk adıdır şiirler
Sanki yeni bir gelin
Duvağıdır şiirler

Açan kızıl güllerin
Dalında bülbüllerin
Göğ(e) açılan ellerin
Muradıdır şiirler

Gece gündüz vaktimin
Sevgiliye ahdimin
Dara düşen bahtımın
İmdadıdır şiirler

Yılın ayın ve günün
Bağı imanın dinin
İnancıyla şairin
Evladıdır şiirler

Uzanan ellerimin
Bükülen bellerimin
Lal olan dillerimin
Feryadıdır şiirler

01.08.2006 İstanbul

 
Anlamadıysan Bari Sus  
 
Koptu gönül fırtınası
Göğü kapladı duman pus
Silinir şairin pası
Derdini söyler bahusus

Onun derdi dilden yana
Bir ateş düşürdü cana
Sözü verdiler hayvana
Dili kirletti o deyyus

Türedi yeni veletler
Dilimizi kirlettiler
Türk dilini inlettiler
Mezarda incindi Yunus

Ne susar ne de yorulur
Sanırsın ondan sorulur
Gün gelir elbet kırılır
Bu çöken mel’un-u menhus

Getir Kelime’yi Tevhid
Anla nedir Sırr-ı Vahid
Şimdi ne söyledi Cahit
Anlamadıysan bari sus

 
Bugün 3 ziyaretçi geldi!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol